KURAMER olarak, geniş katılımın söz konusu olduğu toplantılarla Kur'ân'ın anlaşılması meselesini eksene alan konular yanında ilmî ve düşünce dünyamızın ufkunu genişletecek konuların irdelenmesi ve bunların yayına dönüştürülerek geniş bir yelpazede istifade imkanın temin edilmesi temel hedeflerimiz arasındadır.
Bu çerçevede çalışmalar yürütülmekte olup ilerleyen dönemlerde kritik meselelerin gündem edildiği sempozyumlar tertip edilecek ve titiz hazırlık süreçleri ile bu faaliyetler matbu hale getirilecektir.
Her söz/metin gibi Kur’an hitabı da, muhatapları tarafından olabildiğince doğru anlaşılması, yorumlanması halinde amacına ulaşmış olur. Eserde ele alınan temel konu -kısmen başlığından da anlaşılacağı üzere- Kur’an’ın sadece metnini veya herhangi bir dildeki mealini merkeze alarak doğru mana ve yorumlara ulaşmanın zorluğu hatta yerine göre imkânsızlığıdır. Bu metin merkezli yaklaşımın yanı sıra, Kur’an’ın ilk muhatapları ile sonraki nesiller arasına gittikçe açılan bir zaman ve kültür mesafesinin girmiş olması da Kur’an’ın hitabının doğru anlaşılmasının önündeki engellerden biridir.
Kur’ân-ı Kerîm, vahiy sürecinin başından sonuna kadar muhatabıyla çok dinamik ve canlı bir ilişki içinde nâzil olmuş; hatta geçmiş peygamberler ile onların toplumlarından ve dinlerinden bahsederken bile hitap ettiği toplumun ve dinî grupların Kur’an’ın geldiği devirde taşıdıkları bilgiler, kanaatler ve örf-adetler üzerinden mesajlar verip değerlendirmeler yapmış, uyarılarda bulunmuştur. O halde Kur’an’ın hitap ettiği toplumu, o toplumun dilini, kültürünü, tarihini ve coğrafyasını yeterince bilmeden Kur’an’ın söylediklerini ve söylemek istediklerini doğru anlamak mümkün değildir.
Bu konuları, KURAMER tarafından çok sayıda değerli ilim adamının katılımıyla düzenlenmiş olan “Kur’an Mealleri ve Metin Merkezci Yorum” başlıklı sempozyumda detaylı olarak tartışan tebliğler ve müzakere metinlerinden oluşan kitabın Kur’an’ı anlama çabalarına katkıda bulunacağına inanıyoruz.
Kur’ân-ı Kerîm’in inananlar için temel bilgi kaynağı ve hayat rehberi olması, ama aynı zamanda bütün insanlık için evrensel mesajlar taşıması, onu anlamak ve zengin anlam dünyasına nüfuz etmek için çaba gösterilmesini gerekli kılmaktadır. Nitekim Müslümanlar da Kur’an’ın nüzûlünden itibaren onun getirdiği mesajı anlama, Kur’an ile yaşadıkları hayat arasında bağ kurma ve rehberliğinden yararlanma adına sürekli bir çaba içinde olmuşlar, neticede günümüze de intikal eden devasa bir tefsir/yorum birikiminin oluşmasını sağlamışlardır. Kur’an’ı anlama ve izah gayesiyle girişilen bu yorum faaliyetleri çok farklı tefsir yöntem ve ekollerine hayat vermiştir. Bunlardan biri de, Kur’an’ın pozitif bilimin verileri ışığında yorumlanması ve modern dönemdeki bilimsel-teknik gelişmelerin köklerinin Kur’an ayetlerinde aranması şeklinde tanımlanabilecek olan “bilimsel/bilimselci tefsir” yaklaşımıdır.
Eserde, KURAMER’in bu yaklaşımı tartışmak amacıyla düzenlediği “Kur’an ve Pozitif Bilim” başlıklı sempozyuma katılan değerli ilim adamlarının sunduğu tebliğler ve müzakere metinlerinden oluşmaktadır. Eserde mezkûr yorum yöntemini benimseyenler ile buna karşı çıkanların ilmî argümanları yer almakta; özellikle modern dönemdeki bilimsel gelişmelerin başta ayetler olmak üzere dinî metinlerin yorumu üzerindeki etkisi gibi konular hem Batı hem de İslam düşünce dünyasındaki tezahürleri üzerinden ele alınmaktadır.
KURAMER, İslâm düşüncesinde ortaya çıkan İslâm yorum geleneklerini ve bunların tarihsel din söylemlerini doğru anlamak ve anlatmak amacıyla, daha önce Kur’an’ın Bâtınî ve İşârî Yorumu ve Modern Dünyada Kur’an’ın Yeri: Makâsıdî Tefsire Doğru konulu ilmî toplantılar düzenlemiş, sunulan tebliğ ve müzâkereleri aynı başlıklarla yayımlamıştır. Her dönemde ve coğrafyada varlığına tanık olduğumuz İslâm’ın dinî düşünce ve yorum tarihinde “Gelenekçi-Zâhirî din yorumu” geleneği, özellikle Selefî din yorumuna evrilmesi süreçleri ve bu din yorumunun İslam düşüncesi ve pratik hayatının geleceği üzerindeki muhtemel etkileri yönüyle en az diğer dinî düşünce ve yorum tarzları kadar incelenmeyi hak etmektedir. Kitap, KURAMER tarafından gerçekleştirilen Zâhirî-Selefî Din Yorumu adlı sempozyuma katılan, alanında uzman otuzu aşkın ilim insanının ilmî sunum, müzakere ve değerlendirmelerinden oluşmaktadır. Eserin ülkemizde yaygınlık kazanma eğiliminde olan Zâhirî-Selefî din yorumu ile ilgili bundan sonra yapılacak araştırmalara ve tartışmalara sağlam bir zemin oluşturacağına ve Selefîlikle ilgili bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi çabalarına katkıda bulunacağına inanıyoruz.
“Makâsıdî yorum”, tarihte izlenmiş ve halen de izlenmekte olan yorum türlerinden biridir. Bu anlamda elinizdeki eserin konusunun özel bir önemi var. Çünkü öteden beri Kur’an’ın ve genel olarak dinî hükümlerin temel maksadı, yani nihai anlam ve amacı üzerinde durulmuş ve bu maksat “celb-i menfaat ve def‘-i mazarrat (def‘-i mefsedet)” şeklinde özetlenmiştir. İlâhî kelâmın temel amaç ve hedeflerini keşfedip ortaya koymanın hayatî derecedeki gerekliliği, bu yorum şeklinin yöntemini ve ölçülerini ortaya koymayı zorunlu kılmaktadır. Çünkü standart bir metne bürünmüş olan ilâhî hitabın amacını keşfetmeye uğraşmak, –diğer tefsir şekillerinden farklı olarak- son derece kaygan bir zeminde yol almaya çalışmak demek olduğu için oldukça zor, ama bir o kadar da gerekli bir çalışmadır. Bazen zorluklar bizi bunaltsa da hata yapma riskini de göze alarak bunu yapmak ve bu suretle Kitap ile hayatı, somut gerçekliği buluşturmak zorundayız. Bu hedefin değeri ve önemi aynı zamanda moral ve enerjimizin de kaynağı olmalıdır.
Bâtın, Bâtınîlik, batîn ilmi, bâtınî te’vil gibi terimler ve tabirler İslam ilim ve kültür tarihinde çok köklü bir geleneğe sahiptir. Özeliikle bâtın kavramı hem Şiî gelenekteki İsmâiliyye fırkasını ve bu fırkayla özdeşleşen bâtınî te’vil anlayışını hem de Sünnî tasavvufî gelenekteki “ilm-i bâtın”, “ehl-i bâtın” gibi kavramlaştırmaları akla getirir. Bâtın her iki gelenekte de “zahîr”den daha değerli ve önemli kabul edilir. Daha açıkçası, her iki gelenekte de zâhirî ilim ve zâhir anlam kabuk, bâtınî ilim ve bâtın anlam ise öz olarak kabul edilir. Şiî İsmâilî anlayışa göre bâtınî ilim masum bir muallimden (imam) öğrenilir; tasavvufî kültürde ise bu özel bilgiye sezgi (keşf) ve ilham gibi yollarla ulaşıldığı kabul edilir.
Kur’an metninin bahsi geçen “özel ilim”le yorumlanması, Şiî – İsmâilî kaynaklarda “te’vil” (bâtınî te’vil), tasavvufî kaynaklarda “işaret, istinbat, itibar” gibi farklı terimler ve tabirlerle ifade edilir. Bütün bu terimler ve tabirler özellikle felsefî, hermenötik ve epistemolojik açıdan oldukça giriftir. İşte bu eser, İslam düşünce tarihinde Bâtınîlik ve bâtınî te’vil anlayışını özellikle fikrî köken, işlev ve mahiyet açısından etraflıca inceleme ve kritik etmeyi hedeflemektedir. Eser, metin ve muhteva olarak belli bir görüşü tahkim edici söylemlerden değil, aynı konuda farklı yaklaşımları temsil eden farklı görüş ve değerlendirmelerden müteşekkildir. İlmî ve fikrî alanda çeşitlilik, zenginlik demektir. Ayrıca, müsâdeme-i efkârdan bârika-i hakikat doğduğunu unutmamak gerekir.
İslâm son hak dindir, evrenseldir ve dünya durdukça geçerlidir. Onun ana kaynağı ise Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in Sünnetidir; yani onun Kur’an’ı anlamamızı kolaylaştıran ifade ve beyanlarıyla Kur’an’ın ışığında yaşamış olduğu model hayatıdır; daha uygun bir ifadeyle Sünnet, Resûlullah’ın sözleriyle yaşayışının bütününün ihtiva ettiği ilkeler, değerler ve kurallardır.
Din ve dünya hayatımıza dair ilâhî muradı gösteren bu iki asıl (Kur’an ve Sünnet) her devirde bütün insanlığı aydınlatıp kurtuluşa erdirecek bilgi ve hükümler içermektedir. Ne var ki –teorik olarak bu böyle olmakla birlikte- günümüz Müslüman dünyasının içinde bulunduğu gerçek bu teoriye uymamakta; Müslümanların bu kaynaklarla ilişkisinde ve onları anlama tarzlarında ciddi sorunlar bulunduğunu apaçık göstermektedir.
İşte KURAMER’in esas kuruluş amacı bu sorunlar ve çözümleri üzerine bilimsel çalışmalar yapmak ve yaptırmaktır. Bu çalışma türlerinden biri de konferans tarzı faaliyetler olup, elinizdeki eser bu faaliyetlerin ilk ürünüdür ve arkası gelecektir. Eser, KURAMER’de Mustafa Çağrıcı, Süleyman Ateş, Mehmed Said Hatiboğlu, Bünyamin Erul, Hikmet Zeyveli, Yavuz Ünal, François Déroche, J. Michael Marx, Necmettin Gökkır, Ömer Faruk Harman, İlhami Güler, Yusuf Altıntaş, Adem Apak gibi isimler tarafından 2013-2015 yıllarında verilen Kur’an eksenli on dört konferansta sunulan konuşmaların ve akabinde konu etrafında yapılan müzakerelerin tutanaklarını içermektedir.
Kutsiyet, velâyet, keramet gibi kavramların etrafında oluşan çeşitli inanışlar İslâm toplumlarında her zaman çekici olmuştur. Bu inanışlar bugün de zamanın şartlarına göre az çok değişim geçirerek Müslümanların zihnî ve amelî dünyalarındaki belirleyici etkisini sürdürmekte; geçmişte olduğu gibi zamanımızda da bilhassa sıkıntı ve kriz dönemlerinde önemli gündem konuları arasında yer almakta ve nihayet dış dünyadaki İslâm algısı üzerinde de etkili olmaktadır. İslâm geleneğinde bu tür kavramlar ekseninde ortaya çıkan başlıca telakki ve oluşumların dinî ve tarihî arka planının, İslâm’ın aslî kaynaklarıyla ilişkisinin ortaya konması, bugün yaşadığımız önemli sorunlara soğukkanlı biçimde yaklaşmamıza, bu telakki ve oluşumları sağlıklı anlayıp değerlendirmemize imkân veren bir zihnî durulma oluşturacaktır. Bu yöndeki çalışmalara katkı sağlamak düşüncesiyle Kur’an Araştırmaları Merkezi (KURAMER) 04 Mart 2017 tarihinde “İslâm düşünce ve geleneğinde kutsiyet, velâyet ve keramet” konulu bir sempozyum düzenlemiş olup, eser, özgür bir tartışma platformu şeklinde tasarlanan bu toplantıda sunulan tebliğler ile bunlardaki görüşler etrafında yapılan zengin müzakereleri içermektedir.
İslâm son hak dindir, evrenseldir ve dünya durdukça geçerlidir. Onun ana kaynağı ise Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in Sünnetidir; yani onun Kur’an’ı anlamımızı kolaylaştıran ifade ve beyanlarıyla Kur’an’ın ışığında yaşamış olduğu model hayatıdır; daha uygun bir ifadeyle Sünnet, Resûlullah’ın sözleriyle yaşayışının bütününün ihtiva ettiği ilkeler, değerler ve kurallardır.
Din ve dünya hayatımıza dair ilâhî muradı gösteren bu iki asıl (Kur’an ve Sünnet) her devirde bütün insanlığı aydınlatıp kurtuluşa erdirecek bilgi ve hükümler içermektedir. Ne var ki –teorik olarak bu böyle olmakla birlikte- günümüz Müslüman dünyasının içinde bulunduğu gerçek bu teoriye uymamakta; Müslümanların bu kaynaklarla ilişkisinde ve onları anlama tarzlarında ciddi sorunlar bulunduğunu apaçık göstermektedir.
İşte KURAMER’in esas kuruluş amacı bu sorunlar ve çözümleri üzerine bilimsel çalışmalar yapmak ve yaptırmaktır. Bu çalışma türlerinden biri de konferans tarzı faaliyetler olup, eser bu faaliyetlerin ilk ürünüdür ve arkası gelecektir. Eser, Merkezimizde 2013-2015 yıllarında verilen Kur’an eksenli on konferansta sunulan konuşmaların ve akabinde konu etrafında yapılan müzakerelerin tutanaklarını içermektedir.
İslâm coğrafyasında öteden beri var olan mehdî ve mesîh telakkisinin dayanağının teşkil eden ‘beklenen kurtarıcı inancı’ bugün farklı boyutta birçok sorunla içiçe geçerek İslâm dünyasının gündemini işgal etmektedir. Çok yönlü bir dinî ve tarihî arka planı bulunan böyle bir inanışın İslâm kaynaklarındaki yerinin, tarihsel süreçte ortaya çıkışı ve günümüze yansımalarının ilmî bir bakış açısıyla ele alınması ve soğukkanlı biçimde tartışılabilmesi gerekiyordu. Eser, KURAMER’in bu amaçla düzenlediği “Beklenen Kurtarıcı İnancı” başlıklı sempozyumda sunulan ve konuyu değişik açılardan ele alan tebliğleri ve bu tebliğlerdeki görüşler etrafında yapılan zengin müzakere ortamının tutanaklarını içermektedir.
Eserde aynı konuda farklı görüş ve değerlendirmelerin bulunması, hem katılımcıların düşüncelerini özgürce ifade edebilmiş olmalarının, hem de KURAMER’in bu farklı fikirleri yayımlamayı ilmî bir sorumluluk olarak görmesinin sonucudur.
İslamî terminolojide zengin bir anlam yelpazesine sahip olan “cihad” kavramının, son yüzyılda Müslümanların “öteki” gördüğü çevrelere karşı her türlü tepkilerini kuşatacak şekilde bir anlam kaymasına maruz kaldığı, bunun da Yüce Dinimizi ve Kitabımızı hiç de haklı olmayan bir tartışma zeminine taşıdığı görülmektedir.
Hal böyle olunca:
Kur’an-ı Kerîm “cihad” konusunda ne diyor? Hz. Peygamber, Sahâbe ve sonraki Müslümanlar cihadı nasıl anladı ve uyguladılar?
İslâm medeniyetinde insanî ve ahlâkî hedeflerin bulunan geniş kapsamlı bir kavram olan cihadın, bugün büyük ölçüde savaş ve çatışma boyutuna indirgenmiş olmasını nasıl açıklamalıyız?
Müslümanlar arasında çıkan öfke ve şiddet gruplarının Kur’an’ın cihad âyetleriyle ve Hz. Peygamber’in bu alandaki uygulamalarıyla ilişkilendirilmesi ne kadar haklı görülebilir?
Bütün bu gelişmeler dünyadaki İslâm algısını nasıl etkiliyor ve İslâm dünyasının geleceğini nasıl etkileyecek?
Eserde yurt dışından ve içinden bu alanın uzmanı otuza yakın ilim insanının bu ve benzeri sorular etrafındaki farklı görüş ve değerlendirmelerini bulacaksınız.
Dini felsefe ve bilimden farklı kılan şey, İslâmî terminolojideki tabiriyle ‘gayb’ denilen varlık alanına dair verdiği bilgilerdir. Din, insanın sırf kendi aklî ve zihinsel kapasitesiyle ulaşamayacağı bir varlık ve bilgi alanını insana açtığı için ‘din’dir.
Din, insanın ruhsal bakımdan kendini tamamlayabilmesi ve en yüce mutluluğa ulaşabilmesi için deneysel bilgiden farklı bir yolla ve vahyin rehberliğinde bu aşkın alanla temasa geçmesini sağlar. Din dilinde bu alanın adı ‘gayb’dır.
Kitapta,
İslâm Metafiziği / Metafiziğin Tarihî
Serencamı,
Yahudilik-Hristiyanlık Ekseninde
Dinler Tarihi Açısından Gayb Problemi,
Kur’an’da Gayb Kelimesi Üzerine
Kronolojik Bir Okuma,
İslâm İlimlerinin Teşekkül Döneminde
Gayb Anlayışı,
İnsanın Gaybla İlişkisi
ilim ve fikir insanlarımızın gayb konusuna dair farklı bilgi, düşünce ve analizlerini bulacaksınız.
“Kuşkusuz ortada kelimenin doğru anlamıyla bir ‘din’ varsa, bir ‘ilâhi kitap’ ve ‘peygamber’ inancı söz konusu ise bu durumda aleladenin, olağanın ya da doğal olanın ötesine dair bir inanç, bir kabul ve bunun zorunlu sonucu olarak bir pratik eylem alanı da olacak demektir…”
Din denince onun akla gelen ilk özelliği doğaüstü veya olağanüstü bir yönünün olması, yani mucizevî bir boyut taşımasıdır. Farklı dinlerde mucize anlayışı nasıl olmuştur? İslâm kaynaklarında mucizenin yeri ve anlamı nedir? İnsanoğlu, bilinen en eski tarihinden bu yana mucizeyi nasıl anlamıştır? Modern bilimlerin geliştiği çağımızda mucize nasıl açıklanabilir?
Kitapta,
40’a yakın bilim insanının bu ve benzeri sorulara cevap verme çabalarını,
Antik İnanç ve Kültürlerde Mucize,
Yahudilikte ve Hristiyanlıkta Mucize,
Kur’an’da Mucize,
Önceki Peygamberlerin Mucizeleri,
Hz. Peygamber Döneminde Mucize,
İslâmî İlimlerde Mucize Telakkisi,
Mucizenin İmkanı ve Vukuu,
Pozitif Bilim Açısından Mucize…
gibi konularda literatürde yer alan zengin bilgi birikiminin değerlendirmesini bulacaksınız.
İlk nazil olduğu günden itibaren Kur’ân-ı Kerîm, İslam medeniyetinin kurucu unsuru ve Müslümanların din ve dünya tasavvurunun ana kaynağı olmuş, bütün dinî ilimler Kur’ân-ı Kerîm etrafında ve onun rehberliğinde oluşmuştur. Bugüne kadar Müslümanlar hangi ekol ve anlayışa sahip olursa olsun Kur’ân-ı Kerîm’in manası, kırâatı, yazım tarihi ve imlâsı, tefsiri, üslubu, mesajı üzerinde yoğun biçimde durmuş, geride kütüphaneler dolusu eser bırakmıştır.
Üniversiteler bilgiyi özgürce ele alan, konuşan, tartışan kurumlardır. İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi bünyesinde kurulmuş olan Kur’an Araştırmaları Merkezi’nin de (KURAMER) amacı Kur’ân-ı Kerîm eksenli ilmî çalışmaları yürütmek ve desteklemektir. Bireylerin veya kurumların yapabileceği hayırlı işlerin başında, her halde, insanımızın kutsalla bağını sağlıklı bir zeminde canlı tutacak, buna fikrî düzeyde katkı sağlayacak projeler üretmek gelir. KURAMER’in düzenlediği “Din Dili” konulu çalıştayın ilmî ürünü olan bu eserin de kuşkusuz böyle bir amaca hizmet edeceğine inanıyoruz.
Kitapta,
Din Dilinin Ontolojik-Tarihsel Karakteri Üzerine Notlar
Din Dili Bağlamında Muteşābihāt Kavramı
Küreselleşen Dünyada Din Dilinin Yeri ve Dinî Metinleri Anlama Sorunu
Vahiy ve Dil Antinomisi: Miqra ve Kur’an Özelinde Vahiy-Dil Antinomisi Sorunsalı
ilim ve fikir insanlarımızın "din dili" konusuna dair farklı bilgi birikimlerini düşünce ve analizlerini bulacaksınız.